5 Temmuz 2010 Pazartesi

Cennette Tanrılarla...



Gözlerimin gerçek deniz mavisini bu kadar özlediğini farketmemiştim. Antalya'dan Olympos'a yol boyunca masmavi denizin görünebilen her bir damlasını gözlerimle içmek için başımı bir an olsun sağa bile çeviremedim. Antalya'yı dev kale duvarları gibi kuşatan, sadece bakmakla bile ululuklarıyla insanın içine derin ürpertiler yayan Toros dağlarının manzara ziyafetini dönüşe sakladım. kıyıya paralel uzan bu kocaman devlere bakıp kendini öyle küçük ve aciz hissederken insanların bir zamanlar tanrıların dağlarda yaşadıklarını düşünmelerine hak vermemek elde değil. Neyse yol boyunca yemyeşil çamların, makilerin arasından mavi bana ara ara göz kırptı ben de o mavi koyların hiçbir anını kaçırmadım.



yemyeşil ağaçların arasından kıvrıla kıvrıla inen 8 km'lik yolun sonlarına doğru narenciye bahçelerinin arasında sıra sıra dizilmiş pansiyonların, motellerin bizi karşılamasıyla denize yaklaştığımızı anladık ve bir süre sonra yıllardır hep duyduğum ama bir türlü gelmeye fırsat bulamadığım Olympos plajına ulaştık.



Buralarda insan gökyüzünün mü rengini denizden aldığını, denizin mi rengini gökyüzünden çaldığını karıştırır. Bu mavi ne şanslıdır ki hep en güzel manzaralarda en güzel yerleri hep kapmış. tabi buralardaki mavilerin böyle özel olmasında yeşilin cilveli bir sevgilği gibi kollarını açıp onu kocaman sarmasındaki etkisini görmezlikten gelemeyiz.



işte insan bu kutsi kucaklaşmanın, bu büyüleyici dansın tam ortasında bulunca kendini yaşadığını hissediyor bence. Yaşamak nefes alıp vermele sürüyorsa, nefes tam da bu koylarda alınır doyasıya, hem dee hiç geri vermemesiye. binlerce yıl boyunca dalgaların el emeği, göz nuru işlediği rengarenk yumuşacık taşların süslediği plajda uzanmış, renginde kaybolmuş denize, tanrıların en yüksek yamaçlarında kurulmuş bizi izlediğini düşlediğim dağlara bakarken Tanrıya, tanrılara, bu güzellikleri yaratan ve de benim bunları görmemi sağlayan büyük güce binlerce kez şükrettim. sonra kalktım kendimi ipek gibi saran, masmavi serinleten denizin kucağına attım ve sırtüstü yatıp, gözlerimi kapatıp, tüm evrenle, tüm kainatla, herkesle ve her şeyle bir olduğumu gerçekten hissettim. Tüm hücrelerimle çözüldüm, açıldım denize yayıldım su oldum,her nefesle hafifledim, gökyüzüne karıştım hava oldum. bir süre öylece kaldım, hiçbir şey düşünmeden, yorumlamadan, hissetmeden, göremeden öyleyece yattım.



Gezi Planımızda sırada görülecek Adrasan vardı. Olympos'tan sonra adını duyurmaya başlamış başka bir güzellik, başka bir gizli cennet. Daha bir yeşil, daha bir mavi değil ama daha az keşfedilmiş, daha sessiz sakin.



Canım kafa dengim kardeşimle geceyi burada bir pansiyonda geçirmeye karar verdik. güneş dağların arasından son kızıl ışıklarını da alıp çekip gidinceye kadar denizin keyfini çıkardık, rüzgar da bize eşlik etti bu saatlerde. tüm anlatılanlardan ve uyarılardan sonra haziran sonunda Antalya'da üşüdüğüm için sevindim. Güneş dünyanın bambaşka bir yerlerini aydınlatmak için gidip de hava iyice karardığında bambaşka bir güzellik gecemizi renklendirdi. Ufuğa baktığımızda sanki denizin içinden çıkıyormuş gibi kendini yavaş yavaş gösteren kıpkırmızı aydan gözlerimizi alamadık.





Eskiden böyle bir ortamda sahilde ateş yakan gençlerin içinde olurdum, şimdi şezlongta uzanmış, onların eğlencesini manzaramın ve dinlencemin bir parçası yapmış, karanlık denizde sessizce yakamozun ışık oyunlarını seyreden huzurlu kişi olmuştum. İkisi de yerine ve zamanına göre güzel tabi.



Ertesi gün antik kentleri gezmeyle devam edecek olan haftasonu sabahımıza dinlenmiş ve zinde başlamak için, kardeşimle yakomoz sahil keyifmizi çok uzatmadık ve fazla aramadan buluverdiğimiz çok tatlı bungalovumuzun yolunu tuttuk.





Her şey o kadar güzel giderken sabah gözlerimi biraz endişeli açtım. bu cennetler aklımı dünyevi işlerden okadar uzaklaştırmış ki, ertelememin imkanı olmayan bir doktor randevumun ertesi gün değil o gün olduğunu idrak ettim. Planlarımızı başka bir zamana erteleyip kısa ve serin bir deniz keyfinin ardından apar topar Antalya'ya dönüş yoluna düştük. hevesimiz kursağımızda kalsa da hala neşeliydim. Bir buçuk saatlik yolun ardından Antalya görününce mavi ve yeşillerin arasında içimi tatlı bir mutluluk kapladı.

Tatildeyim desem? değilim! Aslında bu yollar hep benim tatilimdi, sonu gelmeyecek gibi süren iş ve okul aralarında kaçıp sığındığım, dinlenip eğlendiğim, her zaman da özlediğim kasabaların, şehirlerin yollarıydı. Ama şimdi durum farklı burası artık benim yaşadığım şehir oldu. görünüşe göre uzunca bir süre de çalışamayacağım için şuanda tatildeyim denilmez.



Sanırım hayatım bu oldu artık benim, tatil şehrindeyim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder