18 Aralık 2010 Cumartesi

kışlarım ve taşlarım...

Antalya'dan herkese selamlar...

Kış geldi evet en sonunda Antalya'ya da kış geldi, hem de tam benim sevdiğim gibi. Dün çılgın bir fırtına vardı, ağaçlar devrildi, çatılar uçtu, su boruları patladı, deniz deli dalgalarla kabararak kıyılardan alabildiğine içlere sokuldu. Fırtınaya sağnak yağmur eşlik etti var gücüyle, elele yıkadılar tüm şehri baştan aşağıya. Sıcaklardan henüz kış için yapraklarını dökememişti bile ağaçlar, bu şiddetli ikili kalanları aldı savurdu dört bir yana, yolları, kaldırımları, caddeleri, balkonları, tüm şehri süsledi güz rengini taşıyan yapraklarla. O fırtınada kabaran dalgaları izlemek, havada ıslıklar çalarak uğuldayan fırtınayı dinlemek beni oldum olası büyülemiştir; doğanın gücünü, insanın minicikliğini gösterek teslim olma duygusunu yaşaıyor yani tanrıyı hissetiriyor bana.




Evet kış gelince bunları çok severim de Antalya'da asıl sevdiğim nokta dün hiç öyle şeyler olmamış gibi bugün güneş pırıl pırıl, masmavi gökyüzünde pamuk pamuk bulutlar yüzüyor. Dün denizle, rüzgarla birlikte kabaran duygularım, bugün güneşle parıldıyor.



Rüzgar hızla büyümeye devam ediyor, her gün değişiyor, şimdilerde gülmeye başladı kahkahalar atıyor artık. onunla yağmur, fırtına demeden haftada bir kaç gün dışarıya çıkıyoruz; deniz havası alıyoruz, alışverişe gidiyoruz. Çok uslu hiç üzmüyor bizi. ya acıkınca ağlıyor ya da son günlerde emmeyi çok sevdiği elleri çok küçük olduğundan iyi kesemediğim tırnakları yüzünü, ağzını, burnunu çizince:)

Evde olduğumuz zamanlarda sadece annelik yapmıyorum. Bugünlerde kendimi taşlara,takılara verdim. Uzunca bir süre önce merak saldığım ama bir türlü gereken zamanı bulup da istediğim gibi ilgilenemediğim bu hobime dönüş yaptım. Rüzgar uyurken fırsat bulduğum her an taşlarımla takılar yapıyorum. Takıp takıştırmayı, sürüp yakıştırmayı bilen bir tip olmadığımı beni tanıyan herkes çok iyi biliyor. Takmasını sevmesem de bu yaptığım takılara bakmasını çok seviyorum. Benim için takıdan çok bakı oldular. Her bir taşın enerjisini hissederek, diğer taşlarla birleşince nasıl enerjiler yaydıklarını, hangi takının hangi duyumu etkilediğini büyük bir farkındalıkla izliyorum. onları yaparken aldığım zevkten midir, takmadığımdan sırf dokunamyım bol bol diye midir, sürekli bozup bozup baştan yapıyorum. bu duruma biraz da tükenen taş boncuk ve takı malzemeleri stoklarım sebep oluyor. Eskiden iki adım ötemde sıra sıra takı taşları toptancıları dururken yeterince ilgilenemedim, şimdi Ecem bilir, o gezdiğimiz rengarenk taşlarla süslü dükkanlar burnumda tütüyor. İstanbul 1- Esin 0 (aahaha tabi bu konularda)Keşke zamanında daha iyi değerlendirseymişim oraları, bol bol taş alsaymışım. Gerçi her şeyin bir zamanı var ve benim için bunun zamanı şimdiymiş.




Ah taşlar, rengarenk, desen desen, pırıl pırıl taşlar. Kendimi bildim bileli etkilemiştir beni doğal taşlar. Küçücük bir çocukken bile yerlerden, deniz kıyılarından, hatta okulumun bahçesindeki inşaat kumunun içinden toplardım hoşuma giden taşları. Hele en unutamadığım iki taş var, köydeki büyük teyzemin evindeki muhteşem taşlar. Görevleri odanın sürekli kapalı durmaya ayarlanmış tahta yeşil kapısını açık tutmaktı. Sanırım anneannemin dedesi madende çalışırken çıkarmış onları. Dokunma mı demişlerdi yoksa ben mi dokunmaktan çekinirdim bilemiyorum ama o eve her gitiğimde kapının yanına oturup o yanyana duran iki taşı seyrederdim orada geçirdiğimiz süre boyunca, her yıl orada beklerdi o taşlar. Birisi kuvars druzesiydi, diğeri bir daha hiçbir yerde benzerine rastlamadığım ne olduğunu da hala bilmediğim pırıl pırıl küçük aynacıklarla süslü rengarenk pürüzlü bir taştı. Teyzemin vefatından sonra görmedim o taşları bir daha atıldı mı, birisi mi aldı bilmiyorum ama ben almak isterdim.

Evde sabahtan akşama taşlarla takılarla uğraştığımı ve bunları yaparken ne kadar mutlu olduğumu gören ev halkı, bana bir iş buldu, bunları satsana dediler. Çeşitli fikirler geldi, "internetten sat", "küçük bir tezgah açalım sana" vs. vs. Ama satamam ki, kıyamam ki hiçbirine. Fabrikasyon yapmaya başlasam da böyle zevk alamam herhalde. Hem piyasada onca takıcı var birbirinden ilginç tasarımlarla. Ben kendi zevkime göre yapıyorum, basit, sade... süslemeye gerek yok ki zaten her bir taşın rengi, dokusu, enerjisi yeter. Onları arındırıyorum, yüklüyorum, programlıyorum her birini tek tek seviyorum. kardeşim "deli misin ne enerjisi ne programı diye gülüyor bana. Altı üstü taşmış. Hayır diyorum herbirinin kendi enerjisi, etki alanı var. Ona batıl inanç geliyor, "Bir taşın çevredeki enerjiy aldığına ya da yansıttığına gerçekten inanıyor musun diyor." benim yanıtım "sen yuvarlak insan yapımı bir objenin(CD)yazı, resim, film gibi her şeyi kaydettiğine inanmıyor musun, o CDlerde kullanılan hafızaya almasını sağlayan kuvars kristali:))"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder